_dosyalar/spacer.gif) |
_dosyalar/spacer.gif) |
_dosyalar/gen_2.1.gif) |
|
|
_dosyalar/spacer.gif) |
_dosyalar/gen_8.1.gif) |
_dosyalar/gen_9.1.gif) |

Afili Kalem
Selim Özgül
Agora Kitaplığı |
"Kan, kavga, şiddet ve vahşet
karşısında iştahımız kabarıyor. Önemli
olan ateşin hangi ocağa düştüğü,
dökülen kanın kime ait olduğu
değildir... Ölenler insan, dökülen
kandır; kanın rengi de kırmızıdır!
Turnusol kâğıdına gerek yok. İnsan
olmak, dökülen insan kanı karşısında
iştahlanmamayı gerektirir. Tenha
zamanlarda, farklı ruh hallerine
sahipken beynimden sızan düşünceler,
dilimin ucuna gelen sözler, kendi
meşrebime uygun olarak, kalemimin
kıvraklığı ölçüsünde kâğıda
dökülmüştür..."
(Tanıtım Bülteninden)
|

Ayvali
İstos Yayınları
|
Yunanistan’da 2015 yılı En İyi
Çizgiroman ve En İyi Senaryo ödüllü,
Fransa’da yılın en iyi çıkış yapan
yabancı çizgiromanı sayılan, çizgi ve
karikatür üstadı Soloúp’un başyapıt
niteliğindeki 448 sayfalık eseri
Ayvali-Ayvalık Fransızcadan sonra ilk
kez Türkçede yayımlanıyor.
Ayvali-Ayvalık grafik romanı, Ayvalık
kökenli, üç ayrı kuşaktan dört önemli
yazarın yaşanmış hikayelerini,
günümüzde gerçekleşen, Midilli ile
Ayvalık arasındaki günübirlik bir gemi
yolculuğu kurgusu içinde harmanlıyor.
Ege’nin iki yakasındaki halkların
zulüm, göç, acı ve hasretle ortaklaşan
tarihine, taraf tutmadan gerçekçi bir
bakış sunan Ayvali-Ayvalık, okuyucuyu
sinematografik bir zaman yolculuğuna
çıkarıyor.
Yazar ve Çizer Soloup’un tabiriyle
“hatırlamaya” dair bir grafik roman
olan Ayvali-Ayvalık, bugün hala
Midilli ile Ayvalık arasındaki dar
boğazda, Ege’nin iki yakasında yiten
insan hayatlarına, 100 yıllık bitmeyen
göçmenliğe bir bakış sunuyor.
Kitabın genel hikayesi ise şöyle:
Osmanlı dönemi Ayvalık’ını ve Ege’de
gündelik hayatı ve kişileri en iyi
tasvir eden yazar ve ikonograf olan
Fotis Kondoğlu’nun anlatısıyla
başlayan yolculuk, Amele Taburları
sürgününden sağ kurtulmayı başarmış az
sayıda Rumdan biri olan Ayvalıklı
öykücü İlias Venezis’in 1922 yılı
anlatısıyla devam ediyor. Daha sonra
Agapi Venezi-Molivyati aynı dönemi
kadın bakış açısıyla ve bir Türk
subayıyla yaşadığı çarpıcı günlerin
gücüyle anlatıyor; çağdaş Ayvalık’ın
sayılı yazarlarından Ahmet Yorulmaz
ise Giritli Hasan’ın hikayesinde,
Balkan Savaşları’ndan Nüfus
Mübadelesi’ne uzanan yıllar boyunca
Girit Türklerinin maruz kaldığı baskı
ve cinayetleri yalınlıkla aktarıyor.
Çizer ve anlatıcımız Soloup ise tüm bu
hikayeleri, “vatan”ını bulma sorusuyla
kendi çıktığı arayış ve yine kendisi
gibi bir mübadil torunu olan Mehmet’le
yaşadığı karşılaşmanın içine
yerleştiriyor. |

Cajambre Nehri
Armando Romero
Verita Kitap
|
Kolombiya’da, Cajambre Nehri’nin
Pasifiğe karıştığı bölgedeki küçük
kasabalardan birinde güzelliği,
isyankârlığı ve özgür ruhu ile dillere
destan olmuş Ruperta adlı bir genç
kadın, gecenin karanlığında vurularak
ölür. Bu talihsiz ölüm, bildiğimiz
gerçekliğe kendi gerçekliğiyle meydan
okuyan Cajambre’de büyük üzüntü ve
endişeyle karşılanır. Katilin
bulunması, Ruperta’nın ‘gölgesi’nin
rahata ermesi ve sonsuza dek dağlarda
dolaşmaması için elzemdir.
Gergin, tehlikeli ve her türden
ölümcül yaratıkla çevrili yağmur
ormanlarının derin sessizliği ve
sonsuz gürültüsü içinde süregiden bu
sıra dışı araştırma, Batı’ya yabancı
ama aynı zamanda onu kapsamayı da
başarmış gizemli bir dünyayı okurun
ayağına seriyor.
“Ruperta’yı öldüren şey geceydi.”
Güzel, inatçı, çapkın, başına buyruk
ve talihsiz genç bir kadının,
Ruperta’nın gizemli ölümü,
Cajambre’nin tekdüze yaşamını
sarsıntıya uğratır. Pasifiğe dökülen
tehlikeli bir nehrin kıyısında,
sürprizlerle dolu cangılın içindeki bu
gözlerden uzak kasabanın barışçıl
insanları, genç ölünün kötü yazgısında
yaklaşan fırtınanın alametlerini okur.
Altın ve toprağa sahip olma isteği,
korkuyla beklenen zenci isyanı,
cennete gitmeyi bekleyen ruhlar, yeni
yeşeren bir aşk, cangılı
sessizleştiren müzik, söylentilerin
bulanıklaştırdığı gerçeklik;
Cajambre’de her şey, Latin Amerika’nın
sonsuzmuş gibi görünen neşesi ve
kederiyle yoğrulur. Kolombiyalı yazar
Armando Romero’nun bu eşsiz anlatısı,
yenilikçi olduğu kadar Latin
Amerika’nın güçlü edebi geleneğine de
yürekten bağlı.
|

Dünya Tarım Tarihi
Marcel Mazoyer, Laurence Roudart
Epos Yayınları
|
Dünya Tarım Tarihi, tarımın insanlık
tarihi ve yaşamın evrimindeki yerini,
Neolitik Çağ’daki kökenlerinden
başlayarak 21. yüzyılın ilk yıllarına
kadar ayrıntılarıyla inceliyor.
“Tarım ne yaratılmış ne de
keşfedilmiştir”.
Tarım tarihi, insanın alet kullanmaya
başladığı (ya da insanın
“evcilleştiği”), bitkileri ve
hayvanları evcilleştirdiği destansı
bir süreci içerir. Dolayısıyla tarım,
insanın evrimleşme sürecinde ortaya
çıkmış ve insanla, insanın beslenme ve
“biriktirme” süreçleriyle birlikte
evrimleşmiştir.
Bilenebildiği kadarıyla atamız Homo
Sapiens Sapiens günümüzden 200 bin yıl
önce ortaya çıkmaya başladıktan sonra
tüm kıtalara hızla yayılmış ve içinde
yaşamaya başladığı bölge
eko-sistemlerini ciddî biçimde
etkilemiştir.
Bugünkü tarım, neolitik çağda homo
sapiens sapiens “toplumunu” etkileyen
uzun bir evrim süreciyle birlikte
ilerlemiş, nihayet insan, günümüzden
10 bin yıl önce, ilk evcil bitki ve
hayvan yetiştiriciliğine başlamıştır.
İnsanın 10 bin yıllık tarih boyunca,
öğrendiği, ürettiği, kısıtlı âletlerle
yü- rüttüğü ve bölgelere göre
inanılmaz derecede farklılaşmış olan
tarımsal ilişkiler süreci, 20. yüzyıl
başından itibaren hızla
makineleşmiştir: Üretim imkânları,
kimya sanayi (gübre, ilaç vb.), tohum,
makineleşme ve nakliye, ileti- şim ve
bankacılık tekniklerindeki gelişmeler
sonucunda özellikle son 60-70 yılda
olağanüstü boyutlarda artmıştır. Fakat
tohum, gübre, hayvan yemi, … satış
noktaları gibi tarımsal ilişki ve
üretim süreçlerinin vazgeçilmezi olan
un- surların tamamı büyük şirketlerin
elinde toplanmıştır. Köylü, toprak ve
eko-sistem olguları tarımsal üretimden
dışlanmış, tarımsal bütünlük
bozulmuştur.
Tarım sistematik bir bütünlüğün
adıdır, bütünlük bozulduğunda tarımsal
olan her şey aynı ânda bozulmuş olur.
Evet, 21. yüzyılın başındayız ve
“bildiğimiz tarım”ın destansı tarihi,
endüstri havuzunda her gün yeniden
yaratılan ve keşfedilen şirketlerin
maddî hayattaki etkinliğiyle sona
ermiştir.
Ama hala şirketlerin yıkıcı
rekabetinden korunma ve tamamen yok
olmaya doğru sürüklenen yoksul tarıma
ya da köylü tarımına gelişme imkanı
tanıyacak politika seçeneklerine hayat
verme fırsatı vardır. |

Elveda Güzel Vatanım
Ahmet Ümit
Everest Yayınları
|
Devletin derinlikleri, toprağın
derinliklerinden daha karanlıktır.
1926 yılının o hüzünlü sonbaharı.
Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, genç
cumhuriyet ayaklarının üzerinde
durmaya çalışıyor. O büyük altüst
oluşun içinde bir adam: Şehsuvar Sami…
Bir zamanların İttihat ve Terakki
fedaisi, şimdilerin yorgun komitacısı.
Şehsuvar Sami'nin etrafında dönen
amansız bir entrika. Bir yanda
kaybettiği ama hiçbir zaman yüreğinden
çıkartamadığı sevgilisi Ester, öte
yanda yaşanılan tarihsel bozgun…
Kaybedilen bir ülke, kaybedilen bir
şehir, kaybedilen bir hayat. Ve
aklında hep aynı soru: Devlet mi
kutsaldır, yoksa insan mı?
"Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle
başlar." Kim söylemişti bu cümleyi
hatırlamıyorum, ne yazık ki doğru…
Doğru, lakin eksik. Ölüm,
şehirlerimizi kaybetmekle başlar,
vatanımızı kaybetmekle neticelenir.
Sahi nedir vatan? Bir toprak parçası
mı, uçsuz bucaksız denizler, derin
göller, yalçın dağlar, verimli ovalar,
yemyeşil ormanlar, kalabalık şehirler,
tenha köyler mi? Hayır, bütün bunların
ötesinde bir anlam taşır vatan. Ne
sadece toprak parçası, ne su
havzaları, ne ağaç silsilesi…
Annemizin şefkati, babamızın saçlarına
düşen ak, ilk aşkımız, doğan
çocuğumuz, dedelerimizin mezarlarıdır
vatan…
Vatanı olmayan insanın hayatı da
olmaz. Evet, bir vakitler zihnim,
kalbim bu fikirlerle doluydu. Şimdi?
Şimdi bilmiyorum… |

Grevden İşgale Singer Eylemleri
(1964-1967-1969)
Zafer Aydın
Sosyal Tarih Yayınları
|
ABD kökenli bir şirket olan Singer, bu
topraklarda 130 yıla yaklaşan bir
tarihe sahip. Singer, bu 130 yılda,
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ekonomik,
sosyal ve siyasal alanda oldukça
önemli değişimlere, dönüşümlerle
tanıklık ederek bugünlere ulaştı. Bir
dikiş makinesi markası olmanın
ötesinde siyasal ve sosyal anlamlar
kazandı. Osmanlı’da ABD’ye karşı
yükselen boykot eylemlerinin,
Türkiye’nin 68’inde de anti
emperyalist mücadelenin hedeflerinden
biriydi. 1905’de Abdülhamit’in
uğradığı bombalı suikastta da, 1908
İlan-ı Hürriyet grevlerinde de Singer
adına rastlanmaktadır. Sosyal alanda
ise halkın yoksullukla, işsizlikle
mücadelesinde, özellikle kadınların
evlerdeki üretim aracı olarak ün
kazandı.
Singer’in geçmişinde 3 önemli işçi
eylemi yer almaktadır. Bunlardan ikisi
Singer’in dikiş makinesi üretimi
yapılan Kartal’daki fabrikasında, bir
diğeri ise Singer’in satış
mağazalarında gerçekleşti. Bu
eylemlerden, 1964 Kartal fabrikası ve
1967 Satış mağazalarındaki eylemler
grev, 1969’da Kartal fabrikasında
gerçekleşen ise işyeri işgaliydi. Her
üç eylem de özgün yanları, eksik,
tamamlanmamış yönleri, direniş,
kırılma noktaları, başarı ve
başarısızlıklarıyla emek tarihi
açısından üzerine ayna tutulması
gereken deneyimlerdir. Bu çalışmada
Singer'de gerçekleşen bu üç eylem
belgeler ve tanıklar eşliğinde
anlatılıyor. |

Günün Birinde
Yavuz Ekinci
Doğan Kitap |
Amar Dağı’ndan bir adam koşarak köye
geldi.
Cevizler Vadisi. Felaket Çağı’nda bir
gün.
Günün birinde, masalı Şahmeran’ın
derisine yazılmış Cevizler Vadisi’ne
bir adam koşarak gelir. Huzur yerini
tedirginliğe, tedirginlik ise korkuya
bırakınca, Cevizler Vadisi gözünü
karanlığa, kulağını sessizliğe dikerek
barbarları beklemeye koyulur…
|

İşçiler Örgütleniyor
Şehmus Güzel
Sosyal Tarih Yayınları |
İşçiler Örgütleniyor
Şehmus Güzel
Sosyal Tarih Yayınları
Türkiye'de işçi örgütlenmesinin,Avrupa
ve batı ülkelerindeki işçi
sendikacılığıyla kıyaslanınca
azgelişmiş ya da başka bir değişle
gelişmemiş olmasının altında be gib
etkenler yatmaktadır?İktidarların bu
konudaki uygulamaları nelerdir?Neler
yaptılar?İşçi Örgütlenmesi,işçi
deneyimleri unutturmak istenmiş midir?
İşte,1940'lı yıllardaki işçi
örgütlenmesini araştırma konusu olarak
seçtiğimde yanıtlamak istediğim birkaç
soru.Bu çalışmada en önce bu sorulara
ve benzerlerine yanıt aramayı
amaçlıyorum.
M:Şehmus Güzel
|

Katliamlar Direniş Koruyucular
David Gaunt
Belge Yayınları |
Bu kitap, 1. Dünya Savaşı sırasında,
Ermeniler’le aynı kaderi paylaşmış
Asur/Nasturi, Kildani ve Süryani
Hristiyan toplumuna ilişkin ilk
kapsamlı akademik araştırmalardan
biridir. Daha Birinci Dünya Savaşı
patlak vermeden Batı Anadolu’da
başlayan, etnik temizlik harekatı,
daha sonra Kuzey Mezapotamya ve
Osmanlı işgal altındaki İran
toprakları üzerinde devam etti. Bu
çalışma için Genel Kurmay Arşivi
dahil, Türk kaynakları yanında Rusça,
Almanca, Fransızca ve Arapça orijinal
belge ve kaynaklarından, ilk kez
kullanılan el yazmalarından ve sözlü
tarih anlatımlarından yararlanıldı.
Kitap esas olarak İran/Urmiye, ve
Hakkari Asur/Nasturileri, Diyarbakır
/Mardin vilayeti ve Tur Abidin
Süryanileri üzerinde odaklanmaktadır.
|

Kayıp Mektuplar
Ertekin Akpınar
Alakarga Yayıncılık |
Yönetmen, sinemacı Ertekin Akpınar,
ilk romanı Kayıp Mektuplar’la edebiyat
okurunun karşısına çıkıyor. Kayıp
Mektuplar, bir tür kişisel günce;
Akpınar, kalemini rahat bırakmış,
yazarı, yönetmeni ve içindeki
vatandaşı anlatıcı masasına koymuş ve
kendi penceresinden Türkiye’ye,
dünyaya, insan ilişkilerine ve aşka
bakmış.
İnsan, içindeki gerçeği nereye kadar
sessiz bırakabilir? Başkalarına
söyleyecek sözü ne dereceye kadar
saklı tutar ve görüşünü haykırma
cesareti, duygularını ortaya koyma
özgürlüğü ona ne vakit gelir?
Kayıp Mektuplar’ı, kendinizi, ülkenizi
ve aşkı düşünerek bir solukta
okuyacaksınız.
|

Kızıl Rosa
Kate Evans
Epos Yayınları
|
“Vardım, Varım, Varolacağım!”
Rosa Luxemburg
Rosa Luxemburg politik solun ve
devrimci sosyalist düşünce evreninin
önde gelen eyleyicilerinden biridir.
Rosa bir düşünürden daha fazlasıydı,
çünkü tarih ve burjuvazi karşısında
devrimci bir ayıraçla konumlandırdı
kendini. Kadınların muhalif dünyadaki
kararlılıkları ve mücadeleleri bizzat
onun sesinden işitildi.
Mücadeleci, açık sözlü, uzlaşmaz,
yetenekli, üretkendir… Mahkemelerde
yargılanan değil, yargılayandır…
Birçok devrimci gibi kaç kere
tutuklandıysa da hapishaneler “ödünsüz
devrimci”liğini (Trotskiy)
engelleyememiştir … Yeni bir dünya
kurma coşkusunu hiç yitirmeyen coşkulu
bir kadındır Rosa... Görev insanıdır…
Rosa, O bütün dünya solunun ve
devrimcilerinin yoldaşı, aşkı olarak
kalacak ve elbette bütün dünya
devrimcilerinin ortak hafızasını
temsil edecek daima.
1919’da devlet görevlileri tarafından
katledilişinden sonra Rosa,
varlığından hiçbir şey kaybetmedi:
Devlet ve zenginler, savaş
çığırtkanları ve milliyetçiler, din,
güç ve ırk düşkünleri, cinsiyet
yücelticiler ona hala düşman ve onun
fikirlerini hala tehdit olarak
görüyorlar. Devrimciler ve ezilenler
onunla hala aynı fikirdeler, onun
fikirleri hala dünya devrimcilerinin
gökkuşağı. Onun fikirleri ve hayatı,
dünya devrimcileri için hala
mücadeleci bir ekosistem koruması
yaratıyor o ekosistemde huzur veren
koruyucu bir meşe ağacı. Devrimciler
için Rosa hala “yükseklerde uçan”
mücadeleci “bir kartal” (Lenin).
Rosa’nın fikirleri ve etkileyici
olduğu kadar ilham verici olan yaşam
öyküsü, Kate Evans’ın harika çizgileri
ve anlatısı sayesinde okurun dünyasına
açılıyor.
Rosa’nın özel hayatını, yoldaşlığını,
mücadelesini-devrimciliğini,
hapishaneleri, devletin vahşetini ve
işkencelerini Rosa’nın yoldaşları ve
izleyicileri olan mücadeleci
Kürt-Türk-Laz … kısaca bu coğrafyanın
kadınlarından daha iyi kim bilebilir
ki..? |

Merhume
Murat Uyurkulak
April Yayıncılık |
Hayat ölümden beter olduğunda, cinayet
hobiye dönüşür.
'Bir gün, öyle bir an geldi ki, kötü
biri olmaya karar verdim. Taştan bir
kalple kurtulurum sandım. Ama çok
geçti artık, tüm vakitlerin sahibi
silahına benden önce davranmıştı,
şahane bir tebessümle bastı tetiğe,
kurtulamadım, günaha girdiğimle
kaldım.
Şimdi
önümarkamsağımsolumüstümbaşımyüzümgözüm
tövbe...'
Olayı çözsen de kaderi
değiştiremezsin. Beyhudelik
zindanından çıkamazsın. Bunu sen de
biliyorsun.
Kült romanlar Tol ve Har'ın yazarı
Murat Uyurkulak'tan tehlikeli bir
eser: Merhume.
İlk harfinden son harfine dâhiyane
buluşlarla dolu…Hali pürmelalimizi
deşifre eden bir macera!
Zifiri karanlıkta yalnız olmadığını,
çığlıkları duymaya başladığında
anlayacaksın!
|

Olaylı Yıllar ve Gençlik
Harun Karadeniz
Literatür Yayıncılık
|
Türkiye'de toplumsal mücadele
tarihinin önde gelen isimlerinden biri
olan Harun Karadeniz'i kırk yıl önce
kaybetmiştik. 12 Mart askeri
darbesinin sistemli şiddetine maruz
kalarak, tutuklanan ve tedavi
imkânları bilinçli olarak ortadan
kaldırıldığı için adeta ölüme
terkedilen Karadeniz'in, yaşama veda
etmeden önce kaleme aldığı Olaylı
Yıllar ve Gençlik'te, 60'lı yılların
başından 70'lere uzanan gençlik
hareketlerinin geniş bir panoramasını
tüm ayrıntılarıyla birlikte
bulacaksınız. Bir kuşağın, bir dönemin
kısa bir gençlik tarihi olma
özelliğini de taşıyan bu kitapta;
Karadeniz'in öğrenci derneklerinde
başlayan, üniversite işgalleri,
Amerikan 6. Filo'suna karşı yapılan
protesto gösterileri, üniversite
reformu eylemleri, NATO'ya, Montaj
Sanayii'ne karşı yürüyüşler,
işçilerin, köylülerin, tarım
emekçilerinin grevleri ve direnişleri
arasında geçen eylem dolu yıllarına,
kısacık yaşamına sığdırdığı
mücadelesine ve sosyalizme olan
sarsılmaz inancına tanık olacaksınız.
Literatür Yayınları olarak Harun
Karadeniz'in aramızdan ayrılışının
kırkıncı yılında, daha önce defalarca
basılan Olaylı Yıllar ve Gençlik'in bu
yeni basımına, olayların yaşandığı
tarihsel döneme ilişkin görsel malzeme
ve belgeleri de ekleyerek zengin bir
mücadele mirasını yeni kuşaklara
yansıtmaya çalıştık.
"Harun Karadeniz, Amerikan
emperyalizmine karşı direndiği için
kafası ezilmek istenen devrimcilerden
biriydi. Önce, sağ kolunu omuzundan
keserek, yurtseverlik borcunun diyeti
olarak fırlattı yöneticilerin
suratına; sonra da devrimci namusunu
bir mezar taşına kazıyarak, bu
dünyadan göçüp, gitti."
- Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1975,
Cumhuriyet-
İçindekiler
Biz Rusya'yı Yeneriz
1965 Gençlik Olaylarında Değişim
1967'de Gençlik Eylemleri
1968 Dönemi
Kanlı Pazar
Dev-Güç Olayı
1960-1970 Arası Öğrenci Eylemleri
Harun Karadeniz İle Konuşma |

Soğuktan Gelen Casus
John Le Carre
Kırmızı Kedi Yayınları
|
"Tüm zamanların en iyi casus romanı."
- Publishers Weekly
“İstihbarat işinin ahlaki bir yasası
vardır - başarı sonuçla ölçülür.”
Soğuk Savaş’ın zirve yaptığı
1960’lar... Alex Leamas, İngiliz
İstihbaratı için Berlin Duvarı’nın
gölgesinde yıllarca sürdürdüğü
görevinin ardından yorgundur. Pek çok
şey görmüş, pek çok adamını Doğu Alman
İstihbaratı ile Duvar’da oynanan bu
karanlık ve sisli satrançta
yitirmiştir. Teşkilat, ağır bir
yenilginin ardından İngiltere’ye dönen
Leamas’tan son bir görev ister. Doğu
Almanya’ya geçmeli ve ülkesine ihanet
etmelidir. Ancak İngiliz
İstihbaratı’nın yaşlı kurdu George
Smiley’nin, Leamas’ın arkadaşı olan
genç bir kadına yardım etmesiyle
operasyon büyük bir felaketle yüz yüze
gelecek, oyunun kartları yeniden
dağıtılacak ve Leamas kendini
hayalinin ötesindeki korkunç bir
politik oyunun pençesinde bulacaktır.
Dünyanın en iyi casus romanı
yazarlarından John Le Carré’nin,
Publishers Weekly tarafından “Tüm
zamanların en iyi casus romanı”
seçilen, Time tarafından “Tüm
zamanların en iyi 100 romanı”
listesine giren bu kült eseri,
filmiyle de Bafta ödülleri dahil
birçok prestijli sinema ödülünü sahibi
oldu. Soğuktan Gelen Casus okuyucuya
yalanlarla kurulu bir dünyanın
gerçeklerle dolu hikâyesini anlatıyor. |

Son Tanık
Glenn Meade
Kırmızı Kedi Yayınları
|
Yugoslavya parçalanmakta, dünyanın
Nazilerden sonra verdiği bütün sözlere
rağmen Avrupa’nın göbeğinde bir başka
soykırım yaşanmaktadır. Koalisyon
kuvvetleri, Saraybosna’nın eteklerinde
bulunan Omarska Kampı’ndaki katliamdan
sağ kurtulmayı başarmış, ancak
yaşadığı derin travma yüzünden
konuşmaktan bile aciz küçük bir kız
bulur.
New York’lu bir hukukçu olan Carla
Lane’in, yıllar önce Yugoslavya’da
yaşanan “etnik temizlik”le ilgili pek
az bilgisi vardır. Genç kadın,
hamiledir ve müzisyen kocasıyla ideal
bir hayat sürmektedir. Ancak kocasının
gizemli bir suikastta öldürülmesiyle,
Carla’nın zihnini bir süredir meşgul
eden garip görüntüler şiddetlenir.
Bunların izini süren genç kadın,
çocukluğunda ağır bir psikolojik
tedavi gördüğünü ve psikiyatristinin
ona annesinin günlüğünü vermesiyle,
ailesinin 20 yıl önce Bosna’daki bir
ölüm kampında, büyük bir vahşetin
kurbanları olduğunu öğrenir.
Carla’yı zorlu bir sınav
beklemektedir. Gerçek kimliklerini
saklamak ve kurdukları suç
imparatorluğunu muhafaza etmek adına
kanlı geçmişlerinden geriye kalan son
tanığı da susturmaya kararlı olan
suçluları bulmalıdır. |

Yazınsal Yapıt ve Ahmet Ümit Nasıl
Okunabilir?
Onur Bilge Kula
Everest Yayınları
|
Ahmet Ümit’in romanlarını temel
almamın birçok nedeni vardır.
Bunlardan öne çıkanlarını şöyle
sıralayabilirim: Kanımca, Ahmet
Ümit’in yazınsal üretiminin en
belirgin ve bir edebiyat bilimci
olarak beni en fazla ilgilendiren
özelliği, sanatsal/yazınsal olanı,
yüksek bir estetik duyarlılıkla
belirleme ve anlatılaştırma
yetkinliğidir. Anlatılaştırma
yetkinliği, dilsel malzemeyi
estetikleştirme yetkinliğidir;
Türkçeyi edebiyat dili düzeyine
çıkarma ve üretkenleştirmedir.
Ülkemizde en fazla okunan yazarlar
arasında yer alan Ahmet Ümit’in
yazınsal yaratımının bir başka çekici
yönü, romanlaştırdığı yazınsal malzeme
ve izleklerin, tekil bireyleri ve
toplumu yakından ilgilendirmesi ve
böylece onların estetik ve düşünsel
açıdan eleştirel sorgulama etkinliğine
girmelerini özendirmesidir. (...)
Bu çalışmada ayrıca “Sanat, sanat
yapıtlarından, edebiyat da yazınsal
yapıtlardan oluşur” ilkesini temel
alarak, tekil yazınsal yapıtların
çözümlemesinin önemini vurguladım. Söz
konusu ilke uyarınca, okuyucuyu,
edebiyat bilimciyi, edebiyat
eleştirmenini ve araştırmacıyı, sanat
ve edebiyat ile ilgili eleştirel
sorgulamaya yönelik bir gezintiye
çıkmaya özendirmeyi amaçladım.
- Onur Bilge Kula |
|
|
|
Adres:
S?l?Saksı Sokak No: 5 Beyoğlu - İstanbul
Tel: 0212 2444701 Fax: 0212 2514217
İletişim:
semerkant@semerkantkitabevi.com
yenisi |
|
_dosyalar/gen_11.1.gif) |
_dosyalar/spacer.gif) | | |
| |
_dosyalar/gen_16.1.gif) | |
_dosyalar/spacer.gif) |