Semerkant Kitabevi, haftanın 7 günü 12 - 20 arası açıktır..

Afili Kalem

Selim Özgül

Agora Kitaplığı

"Kan, kavga, şiddet ve vahşet karşısında iştahımız kabarıyor. Önemli olan ateşin hangi ocağa düştüğü, dökülen kanın kime ait olduğu değildir... Ölenler insan, dökülen kandır; kanın rengi de kırmızıdır! Turnusol kâğıdına gerek yok. İnsan olmak, dökülen insan kanı karşısında iştahlanmamayı gerektirir. Tenha zamanlarda, farklı ruh hallerine sahipken beynimden sızan düşünceler, dilimin ucuna gelen sözler, kendi meşrebime uygun olarak, kalemimin kıvraklığı ölçüsünde kâğıda dökülmüştür..."
(Tanıtım Bülteninden)

 

 

 

 

 

Ayvali

İstos Yayınları

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yunanistan’da 2015 yılı En İyi Çizgiroman ve En İyi Senaryo ödüllü, Fransa’da yılın en iyi çıkış yapan yabancı çizgiromanı sayılan, çizgi ve karikatür üstadı Soloúp’un başyapıt niteliğindeki 448 sayfalık eseri Ayvali-Ayvalık Fransızcadan sonra ilk kez Türkçede yayımlanıyor.

Ayvali-Ayvalık grafik romanı, Ayvalık kökenli, üç ayrı kuşaktan dört önemli yazarın yaşanmış hikayelerini, günümüzde gerçekleşen, Midilli ile Ayvalık arasındaki günübirlik bir gemi yolculuğu kurgusu içinde harmanlıyor. Ege’nin iki yakasındaki halkların zulüm, göç, acı ve hasretle ortaklaşan tarihine, taraf tutmadan gerçekçi bir bakış sunan Ayvali-Ayvalık, okuyucuyu sinematografik bir zaman yolculuğuna çıkarıyor.

Yazar ve Çizer Soloup’un tabiriyle “hatırlamaya” dair bir grafik roman olan Ayvali-Ayvalık, bugün hala Midilli ile Ayvalık arasındaki dar boğazda, Ege’nin iki yakasında yiten insan hayatlarına, 100 yıllık bitmeyen göçmenliğe bir bakış sunuyor.

Kitabın genel hikayesi ise şöyle:

Osmanlı dönemi Ayvalık’ını ve Ege’de gündelik hayatı ve kişileri en iyi tasvir eden yazar ve ikonograf olan Fotis Kondoğlu’nun anlatısıyla başlayan yolculuk, Amele Taburları sürgününden sağ kurtulmayı başarmış az sayıda Rumdan biri olan Ayvalıklı öykücü İlias Venezis’in 1922 yılı anlatısıyla devam ediyor. Daha sonra Agapi Venezi-Molivyati aynı dönemi kadın bakış açısıyla ve bir Türk subayıyla yaşadığı çarpıcı günlerin gücüyle anlatıyor; çağdaş Ayvalık’ın sayılı yazarlarından Ahmet Yorulmaz ise Giritli Hasan’ın hikayesinde, Balkan Savaşları’ndan Nüfus Mübadelesi’ne uzanan yıllar boyunca Girit Türklerinin maruz kaldığı baskı ve cinayetleri yalınlıkla aktarıyor. Çizer ve anlatıcımız Soloup ise tüm bu hikayeleri, “vatan”ını bulma sorusuyla kendi çıktığı arayış ve yine kendisi gibi bir mübadil torunu olan Mehmet’le yaşadığı karşılaşmanın içine yerleştiriyor.

Cajambre Nehri

Armando Romero

Verita Kitap

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kolombiya’da, Cajambre Nehri’nin Pasifiğe karıştığı bölgedeki küçük kasabalardan birinde güzelliği, isyankârlığı ve özgür ruhu ile dillere destan olmuş Ruperta adlı bir genç kadın, gecenin karanlığında vurularak ölür. Bu talihsiz ölüm, bildiğimiz gerçekliğe kendi gerçekliğiyle meydan okuyan Cajambre’de büyük üzüntü ve endişeyle karşılanır. Katilin bulunması, Ruperta’nın ‘gölgesi’nin rahata ermesi ve sonsuza dek dağlarda dolaşmaması için elzemdir.

Gergin, tehlikeli ve her türden ölümcül yaratıkla çevrili yağmur ormanlarının derin sessizliği ve sonsuz gürültüsü içinde süregiden bu sıra dışı araştırma, Batı’ya yabancı ama aynı zamanda onu kapsamayı da başarmış gizemli bir dünyayı okurun ayağına seriyor.

“Ruperta’yı öldüren şey geceydi.”

Güzel, inatçı, çapkın, başına buyruk ve talihsiz genç bir kadının, Ruperta’nın gizemli ölümü, Cajambre’nin tekdüze yaşamını sarsıntıya uğratır. Pasifiğe dökülen tehlikeli bir nehrin kıyısında, sürprizlerle dolu cangılın içindeki bu gözlerden uzak kasabanın barışçıl insanları, genç ölünün kötü yazgısında yaklaşan fırtınanın alametlerini okur.

Altın ve toprağa sahip olma isteği, korkuyla beklenen zenci isyanı, cennete gitmeyi bekleyen ruhlar, yeni yeşeren bir aşk, cangılı sessizleştiren müzik, söylentilerin bulanıklaştırdığı gerçeklik; Cajambre’de her şey, Latin Amerika’nın sonsuzmuş gibi görünen neşesi ve kederiyle yoğrulur. Kolombiyalı yazar Armando Romero’nun bu eşsiz anlatısı, yenilikçi olduğu kadar Latin Amerika’nın güçlü edebi geleneğine de yürekten bağlı.


 

Dünya Tarım Tarihi

Marcel Mazoyer, Laurence Roudart

Epos Yayınları

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dünya Tarım Tarihi, tarımın insanlık tarihi ve yaşamın evrimindeki yerini, Neolitik Çağ’daki kökenlerinden başlayarak 21. yüzyılın ilk yıllarına kadar ayrıntılarıyla inceliyor.

“Tarım ne yaratılmış ne de keşfedilmiştir”.

Tarım tarihi, insanın alet kullanmaya başladığı (ya da insanın “evcilleştiği”), bitkileri ve hayvanları evcilleştirdiği destansı bir süreci içerir. Dolayısıyla tarım, insanın evrimleşme sürecinde ortaya çıkmış ve insanla, insanın beslenme ve “biriktirme” süreçleriyle birlikte evrimleşmiştir.

Bilenebildiği kadarıyla atamız Homo Sapiens Sapiens günümüzden 200 bin yıl önce ortaya çıkmaya başladıktan sonra tüm kıtalara hızla yayılmış ve içinde yaşamaya başladığı bölge eko-sistemlerini ciddî biçimde etkilemiştir.

Bugünkü tarım, neolitik çağda homo sapiens sapiens “toplumunu” etkileyen uzun bir evrim süreciyle birlikte ilerlemiş, nihayet insan, günümüzden 10 bin yıl önce, ilk evcil bitki ve hayvan yetiştiriciliğine başlamıştır.

İnsanın 10 bin yıllık tarih boyunca, öğrendiği, ürettiği, kısıtlı âletlerle yü- rüttüğü ve bölgelere göre inanılmaz derecede farklılaşmış olan tarımsal ilişkiler süreci, 20. yüzyıl başından itibaren hızla makineleşmiştir: Üretim imkânları, kimya sanayi (gübre, ilaç vb.), tohum, makineleşme ve nakliye, ileti- şim ve bankacılık tekniklerindeki gelişmeler sonucunda özellikle son 60-70 yılda olağanüstü boyutlarda artmıştır. Fakat tohum, gübre, hayvan yemi, … satış noktaları gibi tarımsal ilişki ve üretim süreçlerinin vazgeçilmezi olan un- surların tamamı büyük şirketlerin elinde toplanmıştır. Köylü, toprak ve eko-sistem olguları tarımsal üretimden dışlanmış, tarımsal bütünlük bozulmuştur.

Tarım sistematik bir bütünlüğün adıdır, bütünlük bozulduğunda tarımsal olan her şey aynı ânda bozulmuş olur.

Evet, 21. yüzyılın başındayız ve “bildiğimiz tarım”ın destansı tarihi, endüstri havuzunda her gün yeniden yaratılan ve keşfedilen şirketlerin maddî hayattaki etkinliğiyle sona ermiştir.

Ama hala şirketlerin yıkıcı rekabetinden korunma ve tamamen yok olmaya doğru sürüklenen yoksul tarıma ya da köylü tarımına gelişme imkanı tanıyacak politika seçeneklerine hayat verme fırsatı vardır.

Elveda Güzel Vatanım

Ahmet Ümit

Everest Yayınları

 

 

 

 

Devletin derinlikleri, toprağın derinliklerinden daha karanlıktır.

1926 yılının o hüzünlü sonbaharı. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, genç cumhuriyet ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyor. O büyük altüst oluşun içinde bir adam: Şehsuvar Sami… Bir zamanların İttihat ve Terakki fedaisi, şimdilerin yorgun komitacısı. Şehsuvar Sami'nin etrafında dönen amansız bir entrika. Bir yanda kaybettiği ama hiçbir zaman yüreğinden çıkartamadığı sevgilisi Ester, öte yanda yaşanılan tarihsel bozgun… Kaybedilen bir ülke, kaybedilen bir şehir, kaybedilen bir hayat. Ve aklında hep aynı soru: Devlet mi kutsaldır, yoksa insan mı?

"Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar." Kim söylemişti bu cümleyi hatırlamıyorum, ne yazık ki doğru… Doğru, lakin eksik. Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar, vatanımızı kaybetmekle neticelenir.

Sahi nedir vatan? Bir toprak parçası mı, uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, kalabalık şehirler, tenha köyler mi? Hayır, bütün bunların ötesinde bir anlam taşır vatan. Ne sadece toprak parçası, ne su havzaları, ne ağaç silsilesi… Annemizin şefkati, babamızın saçlarına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedelerimizin mezarlarıdır vatan…

Vatanı olmayan insanın hayatı da olmaz. Evet, bir vakitler zihnim, kalbim bu fikirlerle doluydu. Şimdi? Şimdi bilmiyorum…

Grevden İşgale Singer Eylemleri (1964-1967-1969)

Zafer Aydın

Sosyal Tarih Yayınları

 

 

 

ABD kökenli bir şirket olan Singer, bu topraklarda 130 yıla yaklaşan bir tarihe sahip. Singer, bu 130 yılda, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ekonomik, sosyal ve siyasal alanda oldukça önemli değişimlere, dönüşümlerle tanıklık ederek bugünlere ulaştı. Bir dikiş makinesi markası olmanın ötesinde siyasal ve sosyal anlamlar kazandı. Osmanlı’da ABD’ye karşı yükselen boykot eylemlerinin, Türkiye’nin 68’inde de anti emperyalist mücadelenin hedeflerinden biriydi. 1905’de Abdülhamit’in uğradığı bombalı suikastta da, 1908 İlan-ı Hürriyet grevlerinde de Singer adına rastlanmaktadır. Sosyal alanda ise halkın yoksullukla, işsizlikle mücadelesinde, özellikle kadınların evlerdeki üretim aracı olarak ün kazandı.

Singer’in geçmişinde 3 önemli işçi eylemi yer almaktadır. Bunlardan ikisi Singer’in dikiş makinesi üretimi yapılan Kartal’daki fabrikasında, bir diğeri ise Singer’in satış mağazalarında gerçekleşti. Bu eylemlerden, 1964 Kartal fabrikası ve 1967 Satış mağazalarındaki eylemler grev, 1969’da Kartal fabrikasında gerçekleşen ise işyeri işgaliydi. Her üç eylem de özgün yanları, eksik, tamamlanmamış yönleri, direniş, kırılma noktaları, başarı ve başarısızlıklarıyla emek tarihi açısından üzerine ayna tutulması gereken deneyimlerdir. Bu çalışmada Singer'de gerçekleşen bu üç eylem belgeler ve tanıklar eşliğinde anlatılıyor.

Günün Birinde

Yavuz Ekinci

Doğan Kitap

Amar Dağı’ndan bir adam koşarak köye geldi.

Cevizler Vadisi. Felaket Çağı’nda bir gün.

Günün birinde, masalı Şahmeran’ın derisine yazılmış Cevizler Vadisi’ne bir adam koşarak gelir. Huzur yerini tedirginliğe, tedirginlik ise korkuya bırakınca, Cevizler Vadisi gözünü karanlığa, kulağını sessizliğe dikerek barbarları beklemeye koyulur… 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İşçiler Örgütleniyor

Şehmus Güzel

Sosyal Tarih Yayınları

İşçiler Örgütleniyor

Şehmus Güzel

Sosyal Tarih Yayınları

 

Türkiye'de işçi örgütlenmesinin,Avrupa ve batı ülkelerindeki işçi sendikacılığıyla kıyaslanınca azgelişmiş ya da başka bir değişle gelişmemiş olmasının altında be gib etkenler yatmaktadır?İktidarların bu konudaki uygulamaları nelerdir?Neler yaptılar?İşçi Örgütlenmesi,işçi deneyimleri unutturmak istenmiş midir?

İşte,1940'lı yıllardaki işçi örgütlenmesini araştırma konusu olarak seçtiğimde yanıtlamak istediğim birkaç soru.Bu çalışmada en önce bu sorulara ve benzerlerine yanıt aramayı amaçlıyorum.

M:Şehmus Güzel

 

 

 

Katliamlar Direniş Koruyucular

David Gaunt

Belge Yayınları

Bu kitap, 1. Dünya Savaşı sırasında, Ermeniler’le aynı kaderi paylaşmış Asur/Nasturi, Kildani ve Süryani Hristiyan toplumuna ilişkin ilk kapsamlı akademik araştırmalardan biridir. Daha Birinci Dünya Savaşı patlak vermeden Batı Anadolu’da başlayan, etnik temizlik harekatı, daha sonra Kuzey Mezapotamya ve Osmanlı işgal altındaki İran toprakları üzerinde devam etti. Bu çalışma için Genel Kurmay Arşivi dahil, Türk kaynakları yanında Rusça, Almanca, Fransızca ve Arapça orijinal belge ve kaynaklarından, ilk kez kullanılan el yazmalarından ve sözlü tarih anlatımlarından yararlanıldı. Kitap esas olarak İran/Urmiye, ve Hakkari Asur/Nasturileri, Diyarbakır /Mardin vilayeti ve Tur Abidin Süryanileri üzerinde odaklanmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

Kayıp Mektuplar

Ertekin Akpınar

Alakarga Yayıncılık

Yönetmen, sinemacı Ertekin Akpınar, ilk romanı Kayıp Mektuplar’la edebiyat okurunun karşısına çıkıyor. Kayıp Mektuplar, bir tür kişisel günce; Akpınar, kalemini rahat bırakmış, yazarı, yönetmeni ve içindeki vatandaşı anlatıcı masasına koymuş ve kendi penceresinden Türkiye’ye, dünyaya, insan ilişkilerine ve aşka bakmış.

İnsan, içindeki gerçeği nereye kadar sessiz bırakabilir? Başkalarına söyleyecek sözü ne dereceye kadar saklı tutar ve görüşünü haykırma cesareti, duygularını ortaya koyma özgürlüğü ona ne vakit gelir?

Kayıp Mektuplar’ı, kendinizi, ülkenizi ve aşkı düşünerek bir solukta okuyacaksınız.

 

 

 

 

 

 

Kızıl Rosa

Kate Evans

Epos Yayınları

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Vardım, Varım, Varolacağım!”
Rosa Luxemburg

Rosa Luxemburg politik solun ve devrimci sosyalist düşünce evreninin önde gelen eyleyicilerinden biridir.

Rosa bir düşünürden daha fazlasıydı, çünkü tarih ve burjuvazi karşısında devrimci bir ayıraçla konumlandırdı kendini. Kadınların muhalif dünyadaki kararlılıkları ve mücadeleleri bizzat onun sesinden işitildi.

Mücadeleci, açık sözlü, uzlaşmaz, yetenekli, üretkendir… Mahkemelerde yargılanan değil, yargılayandır… Birçok devrimci gibi kaç kere tutuklandıysa da hapishaneler “ödünsüz devrimci”liğini (Trotskiy) engelleyememiştir … Yeni bir dünya kurma coşkusunu hiç yitirmeyen coşkulu bir kadındır Rosa... Görev insanıdır…

Rosa, O bütün dünya solunun ve devrimcilerinin yoldaşı, aşkı olarak kalacak ve elbette bütün dünya devrimcilerinin ortak hafızasını temsil edecek daima.

1919’da devlet görevlileri tarafından katledilişinden sonra Rosa, varlığından hiçbir şey kaybetmedi: Devlet ve zenginler, savaş çığırtkanları ve milliyetçiler, din, güç ve ırk düşkünleri, cinsiyet yücelticiler ona hala düşman ve onun fikirlerini hala tehdit olarak görüyorlar. Devrimciler ve ezilenler onunla hala aynı fikirdeler, onun fikirleri hala dünya devrimcilerinin gökkuşağı. Onun fikirleri ve hayatı, dünya devrimcileri için hala mücadeleci bir ekosistem koruması yaratıyor o ekosistemde huzur veren koruyucu bir meşe ağacı. Devrimciler için Rosa hala “yükseklerde uçan” mücadeleci “bir kartal” (Lenin).

Rosa’nın fikirleri ve etkileyici olduğu kadar ilham verici olan yaşam öyküsü, Kate Evans’ın harika çizgileri ve anlatısı sayesinde okurun dünyasına açılıyor.

Rosa’nın özel hayatını, yoldaşlığını, mücadelesini-devrimciliğini, hapishaneleri, devletin vahşetini ve işkencelerini Rosa’nın yoldaşları ve izleyicileri olan mücadeleci Kürt-Türk-Laz … kısaca bu coğrafyanın kadınlarından daha iyi kim bilebilir ki..?

Merhume

Murat Uyurkulak

April Yayıncılık

Hayat ölümden beter olduğunda, cinayet hobiye dönüşür.

'Bir gün, öyle bir an geldi ki, kötü biri olmaya karar verdim. Taştan bir kalple kurtulurum sandım. Ama çok geçti artık, tüm vakitlerin sahibi silahına benden önce davranmıştı, şahane bir tebessümle bastı tetiğe, kurtulamadım, günaha girdiğimle kaldım.

Şimdi önümarkamsağımsolumüstümbaşımyüzümgözüm tövbe...'

Olayı çözsen de kaderi değiştiremezsin. Beyhudelik zindanından çıkamazsın. Bunu sen de biliyorsun.

Kült romanlar Tol ve Har'ın yazarı Murat Uyurkulak'tan tehlikeli bir eser: Merhume.

İlk harfinden son harfine dâhiyane buluşlarla dolu…Hali pürmelalimizi deşifre eden bir macera!

Zifiri karanlıkta yalnız olmadığını, çığlıkları duymaya başladığında anlayacaksın!

 

 

Olaylı Yıllar ve Gençlik

Harun Karadeniz

Literatür Yayıncılık

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Türkiye'de toplumsal mücadele tarihinin önde gelen isimlerinden biri olan Harun Karadeniz'i kırk yıl önce kaybetmiştik. 12 Mart askeri darbesinin sistemli şiddetine maruz kalarak, tutuklanan ve tedavi imkânları bilinçli olarak ortadan kaldırıldığı için adeta ölüme terkedilen Karadeniz'in, yaşama veda etmeden önce kaleme aldığı Olaylı Yıllar ve Gençlik'te, 60'lı yılların başından 70'lere uzanan gençlik hareketlerinin geniş bir panoramasını tüm ayrıntılarıyla birlikte bulacaksınız. Bir kuşağın, bir dönemin kısa bir gençlik tarihi olma özelliğini de taşıyan bu kitapta; Karadeniz'in öğrenci derneklerinde başlayan, üniversite işgalleri, Amerikan 6. Filo'suna karşı yapılan protesto gösterileri, üniversite reformu eylemleri, NATO'ya, Montaj Sanayii'ne karşı yürüyüşler, işçilerin, köylülerin, tarım emekçilerinin grevleri ve direnişleri arasında geçen eylem dolu yıllarına, kısacık yaşamına sığdırdığı mücadelesine ve sosyalizme olan sarsılmaz inancına tanık olacaksınız.

Literatür Yayınları olarak Harun Karadeniz'in aramızdan ayrılışının kırkıncı yılında, daha önce defalarca basılan Olaylı Yıllar ve Gençlik'in bu yeni basımına, olayların yaşandığı tarihsel döneme ilişkin görsel malzeme ve belgeleri de ekleyerek zengin bir mücadele mirasını yeni kuşaklara yansıtmaya çalıştık.

"Harun Karadeniz, Amerikan emperyalizmine karşı direndiği için kafası ezilmek istenen devrimcilerden biriydi. Önce, sağ kolunu omuzundan keserek, yurtseverlik borcunun diyeti olarak fırlattı yöneticilerin suratına; sonra da devrimci namusunu bir mezar taşına kazıyarak, bu dünyadan göçüp, gitti."

- Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1975, Cumhuriyet-

İçindekiler

Biz Rusya'yı Yeneriz

1965 Gençlik Olaylarında Değişim

1967'de Gençlik Eylemleri

1968 Dönemi

Kanlı Pazar

Dev-Güç Olayı

1960-1970 Arası Öğrenci Eylemleri

Harun Karadeniz İle Konuşma

Soğuktan Gelen Casus

John Le Carre

Kırmızı Kedi Yayınları

 

 

 

 

"Tüm zamanların en iyi casus romanı."

- Publishers Weekly

“İstihbarat işinin ahlaki bir yasası vardır - başarı sonuçla ölçülür.”

Soğuk Savaş’ın zirve yaptığı 1960’lar... Alex Leamas, İngiliz İstihbaratı için Berlin Duvarı’nın gölgesinde yıllarca sürdürdüğü görevinin ardından yorgundur. Pek çok şey görmüş, pek çok adamını Doğu Alman İstihbaratı ile Duvar’da oynanan bu karanlık ve sisli satrançta yitirmiştir. Teşkilat, ağır bir yenilginin ardından İngiltere’ye dönen Leamas’tan son bir görev ister. Doğu Almanya’ya geçmeli ve ülkesine ihanet etmelidir. Ancak İngiliz İstihbaratı’nın yaşlı kurdu George Smiley’nin, Leamas’ın arkadaşı olan genç bir kadına yardım etmesiyle operasyon büyük bir felaketle yüz yüze gelecek, oyunun kartları yeniden dağıtılacak ve Leamas kendini hayalinin ötesindeki korkunç bir politik oyunun pençesinde bulacaktır.

Dünyanın en iyi casus romanı yazarlarından John Le Carré’nin, Publishers Weekly tarafından “Tüm zamanların en iyi casus romanı” seçilen, Time tarafından “Tüm zamanların en iyi 100 romanı” listesine giren bu kült eseri, filmiyle de Bafta  ödülleri dahil birçok prestijli sinema ödülünü sahibi oldu. Soğuktan Gelen Casus okuyucuya yalanlarla kurulu bir dünyanın gerçeklerle dolu hikâyesini anlatıyor.

Son Tanık

Glenn Meade

Kırmızı Kedi Yayınları

 

Yugoslavya parçalanmakta, dünyanın Nazilerden sonra verdiği bütün sözlere rağmen Avrupa’nın göbeğinde bir başka soykırım yaşanmaktadır. Koalisyon kuvvetleri, Saraybosna’nın eteklerinde bulunan Omarska Kampı’ndaki katliamdan sağ kurtulmayı başarmış, ancak yaşadığı derin travma yüzünden konuşmaktan bile aciz küçük bir kız bulur.

New York’lu bir hukukçu olan Carla Lane’in, yıllar önce Yugoslavya’da yaşanan “etnik temizlik”le ilgili pek az bilgisi vardır. Genç kadın, hamiledir ve müzisyen kocasıyla ideal bir hayat sürmektedir. Ancak kocasının gizemli bir suikastta öldürülmesiyle, Carla’nın zihnini bir süredir meşgul eden garip görüntüler şiddetlenir. Bunların izini süren genç kadın, çocukluğunda ağır bir psikolojik tedavi gördüğünü ve psikiyatristinin ona annesinin günlüğünü vermesiyle, ailesinin 20 yıl önce Bosna’daki bir ölüm kampında, büyük bir vahşetin kurbanları olduğunu öğrenir.

Carla’yı zorlu bir sınav beklemektedir. Gerçek kimliklerini saklamak ve kurdukları suç imparatorluğunu muhafaza etmek adına kanlı geçmişlerinden geriye kalan son tanığı da susturmaya kararlı olan suçluları bulmalıdır. 

Yazınsal Yapıt ve Ahmet Ümit Nasıl Okunabilir?

Onur Bilge Kula

Everest Yayınları

 

Ahmet Ümit’in romanlarını temel almamın birçok nedeni vardır. Bunlardan öne çıkanlarını şöyle sıralayabilirim: Kanımca, Ahmet Ümit’in yazınsal üretiminin en belirgin ve bir edebiyat bilimci olarak beni en fazla ilgilendiren özelliği, sanatsal/yazınsal olanı, yüksek bir estetik duyarlılıkla belirleme ve anlatılaştırma yetkinliğidir. Anlatılaştırma yetkinliği, dilsel malzemeyi estetikleştirme yetkinliğidir; Türkçeyi edebiyat dili düzeyine çıkarma ve üretkenleştirmedir. Ülkemizde en fazla okunan yazarlar arasında yer alan Ahmet Ümit’in yazınsal yaratımının bir başka çekici yönü, romanlaştırdığı yazınsal malzeme ve izleklerin, tekil bireyleri ve toplumu yakından ilgilendirmesi ve böylece onların estetik ve düşünsel açıdan eleştirel sorgulama etkinliğine girmelerini özendirmesidir. (...)

Bu çalışmada ayrıca “Sanat, sanat yapıtlarından, edebiyat da yazınsal yapıtlardan oluşur” ilkesini temel alarak, tekil yazınsal yapıtların çözümlemesinin önemini vurguladım. Söz konusu ilke uyarınca, okuyucuyu, edebiyat bilimciyi, edebiyat eleştirmenini ve araştırmacıyı, sanat ve edebiyat ile ilgili eleştirel sorgulamaya yönelik bir gezintiye çıkmaya özendirmeyi amaçladım.

- Onur Bilge Kula

Adres: S?l?Saksı Sokak No: 5 Beyoğlu - İstanbul Tel: 0212 2444701 Fax: 0212 2514217

İletişim: semerkant@semerkantkitabevi.com

yenisi