Uyuyamıyorsan,
"memleketinin hali
seni seslerle uyandırmışsa"
çaresi yok, o seslerin kaynağına;
"gecenin içinde bir sis çanı gibi
vakur metin sade"
çalmakta olan Semerkant'a geleceksin.
Semerkant, İstanbul münevverlerinin telgrafhanesidir. Ne "ulema-i
rüsum" ile ne de "entel-dantel" güruhuyla işi yoktur. Zengin kapıların
"han-ı iştaha" artıklarıyla rızkını çıkarma, küpünü doldurma hevesiyle
yanıp yıkılanların değil, sırf o sofralarda halkın "vücudunu, hayatını,
ümidini, hayalini" yiyenlerin yüzüne tükürmek için inatla yasayan
sufilerin mekanıdır Semerkant.
Ama sanmayın ki Semerkant'ın Sufi ruhlu müdavimleri," tevekkül zilleti"
içindeki dervişlerdir. Çünkü Semerkant, bir telgrafhanedir;
"Durmadan sesler alır
Sesler verir"
Azizlerin gönül yüceliği alimlerin bilgeliğiyle kaynaşır Semerkant'ta;
kapılar münevverliğe açılır.
"Uyuyamayacaksın,
Boğazına kadar içine batmış olduğu yoksulluk, dalkavukluk, zulüm ve
daha nice günahı kesif bir sis perdesiyle örtünerek inkâr etmeye uğraşan
bu şehrin, "dünyanın bu koca kahpesi"nin ta kalbinden gecenin içinde bir
sis çanından akarcasına yayılan sesleri duyacaksın. Sufilik ve
bilgeliğin kapılarından geçip Semerkant'a ulaştığında artık sen de bir
telgrafhanesin; gözüne uyku girmeyecek; durmadan sesler alacak
sesler vereceksin...
Yazanlar:
Tevfik Fikret (Sis; Han-ı Yağma),
Melih Cevdet Anday (Telgrafhane)
Bozan:
Zafer F. Yörük
|